Murat İnce Seni ben dağlar ardında nöbette Aktütün’de Üzümlü’de ve Beşağaç Uzundere’de pusulara düşerken de Çukurca’da Şemdinli’de Derecik’de sınır boylarında mayınlara basarken de Dağlıca’da Esendere’de İkizce’de namussuz kurşunlarda vurulurken
Ezom seni ben benden gittikten sonra da sevdim
Seni ben dağlar ardında nöbette Aktütün'de
Üzümlü'de ve Beşağaç Uzundere'de pusulara düşerken de
Çukurca'da Şemdinli'de Derecik'de sınır boylarında mayınlara basarken de
Dağlıca'da Esendere'de İkizce'de namussuz kurşunlarda vurulurken de
Tunceli'de Reşadiye Sazak köyünde
Ağır kan kayıplarında ölürken de
Şahadet şerbetini kana kana içerken de
Son nefesimi verirken de sevdim seni ben
Yönüm şaşmış pusulamı kaybetmişim
Tüfeğim yerde gençliğimi yitirmişim
Son bekleyişim şafağım doğan güneşim
Ela gözlüm seni ölesiye sevmişim
Davullarla zurnalarla alkışlarla gidiyordum
Ezo'm nazlı sevdiğim gece yolcusuydum
Seni yüce Allah'ıma emanet bırakıyordum
Yüreğim parçalanıyor gözlerimi saklıyordum
Elleri yumuk yumuk gözleri sürmeli sevdiğim
Bakışları güzel Türkiye'm buğday kokulu meleğim
Bu tütün karası gidiş içimi yakıyordu yakmasına ama
Bir gün diyordum bir gün nasılsa dönerim sevdiğim
Olmadı gülüm olmadı hainler namertlikten kalmadı
Kalleş bir kurşunla gözlerimi kopardılar senden
Elim tetikte nöbetteydim vuslatımıza sarılmak yakışmadı
Ve bir askerin daha son şafağı maalesef sözünde durmadı
Habersizdin o vakit kim bilir aynanın karşısına geçmiş yeni elbiseni deniyordun
Heyecanlanıyor telaşlanıyordun
Kim bilir hiç ayrılmayacağımız anlara içli bir şiir yazıyordun
Olmadı iki gözüm olmadı sevdamız sisli dağlardan kurtulmadı
Ezo'm memleket kokulu sevdiğim sözümü tutamadım
Kavlimiz gözlerimi yumduğum yerde anlamını yitirse de
Mehmet'in kara toprağın bağrına serilse de ağlama
Unutma şehit kadınları anaları bacıları dik durmalı Ezo'm dik durmalı Ezo'm dik durmalı
Eğme sakın o güzel başını bir damla dahi dökme gözyaşını
An gelir kılıç kuşanırsınız dağları başlarına yıkarsınız
An gelir sevginizle boğarsınız bu medeniyet çıkmazlarını
Ve an gelir dik bakışlarını yaşatır nice şehitlerin şafaklarını
Dik bakmalı Ezo'm dik bakmalı
Vatan harbinde barut kokusunda namluda mermide ve kanda kalmışım
Dalgalanan ay yıldızlı bayrağımda esas duruşumu hiç bozmamışım
Ve hain pusularda çay karası gözlerini hiç ama hiç unutmamışım
Ben gözleri yumuk gözleri ardında kalan değilim
Bilirim ki Ezo'm hiç yıkamaz kınalı avuçlarını
Toprak kokan sevgi fışkıran parmaklarında yıkarım kanımı
Ve o bin kez öpülesi avuç içlerinde milyon kez doğarım
Sonra yıkarım dağları soysuzların başlarına
Bir daha göremesem de göğün mavisini ve gecenin en tenhasına asılı kandilleri
Yine gelirim bir daha gelirim döne döne gelirim Ezo'm döne döne
Kasaturamdaki yazma palaskamdaki yazgım son şafağım büyük yaram
Kalbimde yazan ağlayan tek bakış ve bir bana helal olan yar
Seni ben benden gittikten sonra da sevdim
Ruhum karışmışken göğün beyazına mavisine
Ve kara toprağın bağrına upuzun uzanmışken
Çaresizliğin hal bilmez karanlığın içinde kalmışken de sevmekten seni vazgeçmedim
Vazgeçmedim! Vazgeçmedim
Selalar okunuyor Aktütün'de Üzümlü'de ve Tunceli'de
Reşadiye Sazak köyünde bir Mehmet şehit düşüyor bin Mehmet doğuyor
La ilahe illallah ölümüne ölümüne ölümüne
Çanakkale içinde vurdular beni
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni off gençliğim eyvah
Ölmeden mezara koydular beni off gençliğim eyvah
Gençliğim eyvah! Gençliğim eyvah